Birader, ekmeklerin hepsini elledin dedi. Arkama dönmeden, son dokunduğum ekmeği alıp, önceden açtığım torbaya koydum ve hemen ekmek dolabının yanında duran makarnalara bakıyormuş gibi yaptım. Uzun zamandır ilk defa biri tarafından azarlanıyordum ve gerçekten hazırlıksız yakalanmıştım. Cevap vermek şöyle dursun, arkamı dönüp Müjdat’la göz teması kurmaya bile cesaret edemiyordum. Ben cevap vermeyince açıklama yapma gereği duymuş olacak ki “yanlış anlama şey, sen olsan sen de istemezdin ekmeğinin ellenmesini” dedi. Adınızı hatırlayamayan birinin size “şey” diye hitap etmesi bizim buralarda alışılagelmiş bir durumdur. Yine duymazlıktan geldim ve ihtiyaç olmadığı halde raftan bir paket burgu makarna aldım. Çok utanmıştım. Her defasında ekmekleri ellerken aklıma gelen, bu defa başıma gelmişti.
Koskoca adamdım. Bir yandan mahallenin bakkalı tarafından azarlanmak, diğer yandan yavşak Müjdat’a cevap veremeyecek kadar tırsak bir adam olduğumun farkına varmış olmak zoruma gitmişti. Cep telefonumu çıkarıp annemi aramış gibi yaptım. O lazım mı, bu lazım mı diye kendi kendime deli gibi konuşup, raflardan salça, irmik, kabartma tozu, bulaşık deterjanı, krem şanti gibi bir sürü şey aldım. Birazdan, sadece ekmek almak için girdiğim bakkaldan, hiç ihtiyacım olmadığı halde bir torba erzak alıp çıkacaktım. Aklımca, bu sayede Müjdat tarafından saygı görecek ve ekmekleri ellemiş olmamın günahını unutturmuş olacaktım. Telefon, kafam ve omuzum arasında sıkışmış halde, annemle konuşuyormuş gibi yapmaya devam edip, elimde bir sürü erzakla kasaya doğru yöneldim.
Bakkal Müjdat mahallede pek sevilen bir esnaf değildi. Evinde patlayan ampulü getirip bakkalda sıfır diye satan, tarihi geçmiş yoğurtların üstünden son kullanma tarihlerini asetonla silen bir adamdı Müjdat. Şimdi kalkmış, bana insanlık dersi vermeye çalışıyordu. Yıllar önce, liseden arkadaşlarla gizli gizli sigara içtiğimiz günlerde, aramızda para toplayıp Müjdat’ın bakkalından sigara almıştık. Aynı gün babama yetiştirip bir kamyon dayak yememe sebep olmuştu adi herif. Ben de o günden sonra intikam yemini etmiş ve telefon kulübesinden polisi arayıp, Müjdat’ın on sekiz yaşından küçüklere sigara sattığını söylemiştim. Sokağın köşesinde polisler gelene kadar bekledikten sonra, polislerden önce içeri girip Müjdat’tan yine sigara istediğimde Müjdat cesaretim karşısında şaşırsa da aklı satacağı sigaranın parasında olduğundan istediğimi vermişti. O anda kapıdan girip, beni elimde sigara paketiyle gören polislere, Müjdat’a girecek olan cezanın verdiği sevinçle gülümseyip göz kırpınca “ne gülüyorsun lan” deyip tokadı yapıştırmıştı polislerden biri. Aynı gün babamdan bir defa daha dayak yemiştim ama dayak yerken bile aldığım intikamın sevinciyle adeta gözlerimin içi gülüyordu.
İşte böyle bir şerefsizdi Müjdat. Yıllar sonra iki tane altı yanmış ekmeği elledim diye laf sokması belki de bu yüzdendi. Kasaya gelince annemle konuşuyormuşum gibi yaptığım telefon bir anda çalmaya başladı. Arayan annemdi. Gelirken yoğurt al dedi. Telefonu kapatınca Müjdat’la göz göze geldik. Bozuntuya vermeyip, “telefon kapanmış, hala konuşuyorum” diye açıklama yaptım. Burada bazen telefon çekmiyor diye karşılık verdi bıyık altından gülerek.
O anda içeri mahallenin çocuklarından biri girdi akan burnunu koluna silerek. Elindeki bozuklukları Müjdat’a uzatarak “bununla ne olur” dedi. Bir şey olmaz onunla git kağıt para al babandan diye azarladı çocuğu şerefsiz Müjdat. Çocuk hiç karşılık vermeden arkasını dönüp kapıya yönelmişti ki arkasından seslendim. Gel bakayım buraya, ne istiyorsan al ben vericem parasını dedim. Çocuk gidip bir tane antep fıstıklı çikolata, bir tane büyük boy cips, bir tane de kutu kola aldı. Abisi, bir tanesini seç dedim yapmış olduğum iyiliği suistimal etmenin bokunu çıkaran küçük çocuğa. Ben yemiyordum lan antep fıstıklı çikolatayı. İşaret parmağıyla tezgahın üstünde duran çikolatayı işaret edip suratıma küfür eder gibi baktı. Hadi bakalım eve dedim. Burnunu bu defa diğer koluna silip, kapıdan koşarak çıkıp gitti.
Bunlara bu kadar yüz verme dedi Müjdat. Arkandan sövmediği ne malum diye ekledi. Sövsün, biz de küçükken çok sövdük dedim mânâlı bir şekilde. Anlamamış gibi yapıp, bakkalın bir köşesinde yıllardır duran, sürekli haber kanalı açık olan 37 ekran televizyona baktı. Bu yeni iç güvenlik yasası hakkında ne düşünüyorsun diye sordu. O anda arkadaki dolaptan yoğurt seçiyordum, ne bileyim abi hukukçulara sormak lazım dedim. Yoğurdu alıp kasaya vardığımda Müjdat hala televizyona bakıyordu. Adam bana molotof atacak, dükkanımı yakacak, çekip kafasına sıkarım dedi. Her ne kadar bakliyat kokan bir bakkalın sınırları içinde vatan kurtarılmasından rahatsız olsam da ekmekleri ellediğimde oluşan o gergin havayı atlattığımıza sevinmiştim. Haklısın dedim.
Borcumuz ne kadar diye sordum. Hesap makinesini eline alıp, atom altı parçacıkların özkütlesini hesaplarcasına karışık bir hesap yaptı. 25 lira on kuruş, sen 25 lira ver tamam dedi. On kuruş indirim yaptı diye rızkımı veriyormuş havalarıyla hesap makinesinin CE tuşuna basıp kasayı açtı. Sadece ekmek almak için evden çıktığımdan, o anda yanımda bozukluklar hariç hiç para olmadığını o an hatırlamıştım. Montumun cebine koyduğum bozuklukları çıkardım. Üç buçuk lira çıkıştı. Müjdat abi, cüzdanı evde unutmuşum nabıcaz dedim. Soğuk bir yüz ifadesiyle nasıl nabıcaz dedi. Geçmediğini bildiğimden, zaman kazanmak için sende kart geçiyor mu dedim. Geçiyor dese, yanımda kart da yoktu. Zaten benim normalde de kartım yoktu. Geçmiyor dedi sert bir şekilde. Bırakıyım o zaman aldıklarımı dedim. Sonra verirsin demesini bekledim. Bir şey demedi. Aldığım her şeyi gidip tek tek yerine koydum. Her parçayı bırakışımda gün ışığı görmemiş küfürler çıkıyordu ağzımdan.
Tam kapıdan çıkarken hoop, çikolatanın parası ne olacak dedi. Ne çikolatası dedim. Mahallenin çocuklarına çikolata ısmarlamayı biliyorsun ama cebinde beş kuruş paran yok dedi alaylı bir tavırla. Yerin dibine girdim. İnsanlık hali Müjdat abi deyip çikolatanın fiyatını sordum. Dört lira dedi. Bim’de iki buçuk liraya görüp alamadığım antep fıstıklı çikolatayı dört liraya satıyordu çakal. Belki de elimdeki bozuklukları gördüğü ve yetmeyeceğini bildiği için fazla fazla söylemişti fiyatını. O an Müjdat’a dalıp ağzını yüzünü kırmayı düşündüm ama kesin dayak yerim lan deyip vazgeçtim. Nasıl olduysa, Müjdat abi o çikolatalar Bim’de iki buçuk lira dedim korkusuzca. Onlar Buono oğlum, bizdekiler kalite dedi. Cebimdeki bozuklukları çıkarıp tezgahın üstüne bıraktım. Elli kuruş eksik şimdi evden gidip getiririm dedim. Tamam tamam deyip umursamaz bir tavırla kafasını yeniden televizyona çevirip ben yokmuşum gibi davrandı.
Kapıdan çıkıp gözlerim dolu dolu eve doğru koştum. Koşarken nasıl olsa ekmek almaya çıkıyorum diye giydiğim annemin terliklerinden biri koptu. Otuz yaşında adam yola çorapla basa basa eve yürümeye başladım. Eve vardığımda kapının önünde bir sürü ayakkabı, terlik falan gördüm. Misafir gelmişti. Salonun kapısından kafamı uzatıp misafirlere hoşgeldiniz dedim ve elimde pis çorapla odama kaçtım.
Bilgisayarımın başında küçük bir çocuk oturmuş GTA oynuyor, bir yandan da çikolata yiyordu. Nabıyon lan dedim. Kafasını çevirdiğinde bu çocuğun az önce çikolata ısmarladığım çocuk olduğunu anladım. Sen silah şifresini biliyon mu dedi. Çikolatadan biraz verirsen söylerim dedim. Bana ne vermem dedi. Kalk lan o zaman bilgisayarımdan deyip kolundan tutup çektim.
Kendini yere atıp bütün gücüyle ağlamaya başladı. Çocuğun ağladığını duyunca annesi geldi. Elimde çorapla göz göze geldik. Ağlarken, çikolatamı istiyor vermezsem bilgisayarla oynatmıycakmış dedi velet sümükleri aka aka. Yok canım öyle şey olur mu gelsin oynasın yenge dedim. Geç bak hadi abi veriyor sana bilgisayarı dedi annesi. Velet hemen sustu. Annesi içeri gidince silah şifresini söyle yoksa gene ağlarım dedi çocuk. Nutter tools dedim.
Görsel: https://dbystedt.wordpress.com/2012/07/04/angry-man
Cok iyi bir yazı olmus. Hic sıkılmadan okudum. Devamini merak ederek. Yazidan belli. Potansiyel akıyor. Devamm.
Teşekkür ederim. Devamı gelir mi bilmiyorum fakat buna benzer hikayelerin devamı gelecek.
Abi çok güzel yazı olmuş.Ben şiddet yanlısı biri değilim fakat böyle bir durum gelse başıma öncelikle evden para alır iki katını verirdim çikolatanın parasının daha sonra ise çocuğun elindeki çikolatadan istemem işim var der bilgisayar başından kaldırdım.O da mı ? Olmadı.Bırak ağlasın Onu öyle bir korkuturdumki bizden sonra gittiği hiç bir evde bilgisayara giremezdi :D
Hikayedeki karakterin çocukluğu pek iyi geçmediği için sizin bu yaparım dediklerinizin tam tersini yapması normaldir :)
Yine Sezer Abi, yine on numara bi’ içerik :)
Müjdatın tipi de on numara, tam karakterini yansıtıyor. Ama Müjdatı sevmedim, Müjdat ismini de sevmem zaten :)
Müjdat sevilecek tip mi zaten? Bir sonraki hikayede sağlam bir dayağı hak etti :)
Piyasadaki bütün Müjdatları bu yazıdan ve sizin hain, gaddar yorumlarınızdan haberdar ediyorum şimdi. Sizi bulacaklar oğlum! Mustafa’yla Sezer; siz yandınız beyler :) Şakası bir yana Sezer Piano Piano Bacaksız adlı kitapta bu tip bir hava var. Bakkal falan yani…
Tüm Müjdatlar gelsin moruk, sorun yok :) Bahsettiğin kitabı ilk defa duydum, bi Google’ladım, filmi de varmış.
Filmi de iyi ama kitap daha bir vurucu. Sanat filmi seviyorsan filmini izle yok sevmem diyorsan kitap yeter :) Bir de Sait Faik, Oktay Akbal gibi isimlerin hikaylerine yakın bu yazdıkların; yani kalite üst düzeyde :)
Estağfurullah, o ustaların yanında bizim etimiz ne, budumuz ne? Öyle karalıyoruz işte bir şeyler. Yine de güzel yorumun için teşekkür ederim Çağrıcım.
O azarı yesem napardım diye düşünüyorum da pek bişi yapamazdım heralde :) Hikayede kendimi buldum. Devam edersin umarım abi.
Nasıl bir çocukluğu vardı acaba,düşünmeden edemedim. Devamı olmalı bencede..
Devamı gelebilir, yakında :)
Abi yazı gerçekten bir harika olmuş, hiç sıkılmadan okudum :) Bu arada o Müjdat bizim bakkal kazım ile birebir aynı. Ben bakkal kazım ile alışverişi kesmesem benimde böyle bir yazım olabilirdi belki :D
Çok şükür ben böyle bir bakkalla karşılaşmadım ama karşılaşsaydım hikaye çok daha farklı bitebilirdi :)
Sezer bu aralar senin yazılara sardım ve keyif alıyorum. Çok güçlü bir yorumsun. Kimse eline su dökemez:) Ben de bu tip yazılar yazabilirim; yazmayı da düşündüm(naçizane) fakat kimse okumaz dedim kendime. Ön yargımı neye borçluyum bilmiyorum.
Bakkala gelince, köyün tek bakkalı olsa kasabadan stok yapar o bakkala girmezdim heralde. Fena esnaf seçerim. Iyi bir esnaf bulunca düzenli ziyaret ederim. “Aa bak ben de öyleyimdir” diyen çok kişi vardır ama öyle değiller biliyorum :)
Eyvallah Bünyamin, teşekkür ederim. Bence sen de yazmalısın.
Yazınız gerçekten bir çırpıda okunan türden. Yazarlık yeteneğiniz olduğu aşikar. Bence kitap-roman yazma işine de bir göz atabilirsiniz ;)
Harika bir yazıydı, kaleminize ve yüreğinize sağlık. Müjdat harbiden şerefsizmiş ama eminim gerçek ismi bu değil. Yoksa mahallenin gençleri bu yazıyı ona yetiştirirler. :D
Teşekkür ederim fakat aslına bakarsanız tamamı hayal ürünü. Hayal ürünü olmayan tek şey Müjdat ismine sahip insanlardan pek hazzetmiyor oluşum :)
Hocam hikayelerinizi severek okuyoruz çok efsane denilebilecek türden yazılarınız var başarılarınızın devamını dilerim :)