Eksik

İhtiyaç duyulanın yokluğuna taktığımız ad. Olması gerektiği yerde olmayanın yegane sıfatı. Bazen aç bir çocuğun karnı, bazen tok bir adamın kalbi. Yeri geldiğinde sevgilinin sesi. Dolmuşa binemeyip yürümek zorunda kaldığınızda ayaklarınızı şişiren üç – beş kuruşun ismi. Sınava çalıştığınız halde beklediğinizden düşük gelen ders notu. Bazen bir kadının tebessümlerinin göz yaşlarına oranı. Buzdolabının kapağında her daim hazır bekleyen yarım limon…

Bilin bakalım;
Tabakta yiyecek yemek olmaması, sofrada bir tabak eksik olmasından kötü müdür?
Bayram sabahları babanızdan alamadığınız harçlık mı daha “eksiktir” yoksa elini öpecek bir babanızın olmayışı mı?
Ya da gurur duyulacak bir şey başaramamak eksiklik sayılır mı?
Başardığınızda gurur duyacak bir babanızın olmaması yanında…

Dört yıl önce bugün eksik kaldım ben.
Hiçbir kitabın, özlemek kelimesinin ne anlama geldiğini yazmadığını,
Hiçbir boşluğun, kalpte açılan boşluktan büyük olmadığını,
Bir an dahi unutmuyor olsam da hiç hatırlamıyormuş gibi rol yapmayı
o gün öğrendim.

Babamı özledim.

Bu yazıyı paylaşmak istersin diye buraya renkli düğmeler koydum
blank
Blog Yazarı
Sezer İltekin
Bu konuyla ilgili bir fikriniz var mı?

8 Yorum
  • Zeynep arkadaşımın dediği gibi sizi babanız yukarıdan görüp gurulanıyordu.devam edin böyle.

  • BİRAZ YORGUNUM

    “Biraz yorgunum, kavgaları birikiyor insanın!
    Her uzvundan ayrı ayrı taşıyor acısı zamanla!
    Yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde!
    Kaç yaşındayım sahi saymadım, bilmiyorum!
    Belki kırklarımdayım belki otuzlarımda!
    Belki de doksan sene yuvarlandım bu dünyanın sırtında!
    Hiç bilmiyorum! Hayat taviz vermediği hızı ve kavgasıyla akıp gidiyor!
    Baharın rahiyasından akıp coşan çiçeklerle hatırlıyorum lise yıllarımızı!
    Kimimize kış, kimimize bahar olup canıyla değen babalarımızı!
    Bu memlekette insanlar belki de en çok baba sancısıyla inliyor, en çok baba deyince aklımıza gelir çocukluğumuz!
    Mazinin araladığı perdeden sızıyor eski günler!
    Onlarla kavgalı onlarla sevdalı olduğumuz!
    En çok baba yokluğunun hüsranıyla kızıyormuş zaman ayrılığın yarasını!
    İnsan baba olunca anlıyormuş babasını!”

    Adil Erdem Beyazıt