Doğduğumdan beri Çatalca’da yaşayan biri olarak, daha önce “sel felaketini” sadece televizyonlardan duyardım. Sel hakkındaki düşüncelerim, bu felaketi yaşayabilecek bölgelerin sınırlı olduğu doğrultusundaydı. Hani insan hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar ya, bizimki de o hesap işte. Sanırdım ki yağmur ne kadar yağsa da akar gider, bize dokunmaz.
Yağmur benim için masum, temiz damlalardan başka bir şey değildi birkaç güne kadar…
Oysa şimdi bambaşka bir yağmur var düşüncelerimde. Kendisinden kaçılan, insanları boğan bir yağmur var. Evlerin üzerine kadar çıkan, koca koca tırları çürük bir odun parçası gibi sürükleyen o ürkütücü yağmur var. Altında yürünen değil, altında ölünen… Romantizmden vazgeçip, neredeyse sadizme temayül eden bir yağmur…
8 Eylül 2009, Salı.
O sabah kalkıp resmi kıyafetimi giydim…
Dışarıdaki yağmur, kendini kiremitlerden gelen sesle ele veriyordu adeta. Otobüsün geçeceği yere kadar yürürüm dedim. Fazla uzun olmayan yağmurluğumu üzerime aldım. Kapıyı açtım, beklediğimden çok daha şiddetli bir yağmur vardı. Otobüsün geçmesine sadece beş dakika kalmıştı; düşünecek fazla zamanım yoktu. Bismillah deyip koşar adım yürümeye başladım, hatta koşuyordum. Üzerime vuran yağmur şakadan bir tokat gibi ama sertti. Daha öncede yakalanmıştım bu yağmura. Damlaları büyük büyük ve ağırdı. Bir anda durduğumda on – on beş adım atmıştım. Kumaş pantolonum kovadan çıkmış süngerden farksızdı. Bu şekilde devam etmemin yeterince mantıksız olduğunu anladım. Geri dönüp aynı hızda eve koştum. Sırılsıklam olmuştum. O gün ve o günden sonraki iki gün staja gidemedim…
Üzerimi değiştirip yağmuru seyrettim. Gittikçe daha da şiddetleniyor, gücünden dirhem kaybetmiyordu. Yol dere gibi olup kaldırım görünmemeye başladığında, “iyi ki gitmemişim” dedim kendi kendime. O gün altından dereler geçen köprü yollarından geçiş imkansızlaştı. Çatalca’nın Gökçeali köyünden ilerisinin ulaşımı tamamen kopmuştu. Köylerde yaşayan insanlar ilçede mahsur kalmış, hısım – akrabası olanlar kalacak yer bulmuş, olmayanlar da kim bilir nerelere sığınmıştı…
O gün Çatalca’da başlayan yağmur, İstanbul’u daha kötü vurdu. Televizyonda haberleri izlerken adeta tüylerim diken diken olmuştu. Selden hayatını kaybedenlerin sayısı azımsanamayacak kadar çoktu. Yollar birer ırmağa dönüşmüştü…
Yaşadığım köyde ve yaşadığım evde çok ciddi bir zarar yok, Allah’a çok şükür. Ama tıpkı 17 Ağustos depreminde olduğu gibi, bu defa da felaketin soğuk nefesini ensemizde hissettik.
Bugün 10 Eylül 2009, Perşembe.
Çatalca, güneşli ve bulutsuz bir gökyüzüyle güne başladı. Emin değilim ama galiba tüm İstanbul böyleydi. Haberlerde yapılan anons şu:
Daha büyük bir sel tehlikesiyle karşı karşıyayız. Cuma günü çok daha şiddetli bir yağmur geliyor.
Allah selde can verenlere rahmet eylesin. Bize de daha büyük kayıplar yaşatmasın.
amin hayatım:( aynı dediğin gibi; 17 Ağustosu akla getirdi bu sel felaketi, Allah daha beterinden korusun yine de…