Le Miroir, bir adamın çocukluğundan ihtiyarlığına kadar olan hikayesini size bir aynanın karşısında anlatıyor. Işık yanar ve kahramanımızın hikayesi başlar; ta ki ışık sönene kadar. Film, sonundaki jenerik kısmını saymazsak dört buçuk dakika sürüyor. Bitince, koskoca bir hayat hikayesinin bile kısacık bir zamana sığdırılabildiğini fark ediyorsunuz. Bu da bir hayranlık duygusu uyandırıyor insanın içinde.
Bu işlere meraklı biriyseniz, hikayenin güzelliğinin yanında, bu filmin ayna karşısında nasıl böyle kusursuzca çekildiğini merak edebilirsiniz, benim gibi. O halde filmi izledikten sonra bir de bunu izleyin: Le Miroir – Kamera Arkası
Önce filmi izleyip sonra yazıyı okudum. Açıkçası filmi izlerken ben de senin gibi çekime takılmadım değil. Bu yüzden alttaki linki de yorumumu bitirdikten sonra ziyaret edicem.
Ben kısa filmleri çok seviyorum bilmiyorum belki de kısa oldugundandır :) O hastalık dediğin şey bende de var çünkü. Bir kitaba başlayayım diyorum yok abi tıkanıp kalıyorum. :)
Eh madem sen de seviyorsun bir kaç tane kısa film de ben önereyim sana.
-destiny animasyon filmi
-doodlebug – Christoper Nolan’ın kısa filmlerinden biri.
-room 8 – Bu da en son izlediklerim arasında.
İlk fırsatta destiny ve doodlebug’ı izleyeceğim inşallah. Not ettim. Room 8’i ise önceden izlemiştim. Teşekkür ederim.
Çok teşekkür ederim sitenizin takipçisiyim