Bu Hafta Ne Öğrendim #19

Şimdi her yer dijital fotoğraf makinesi fakat çok değil, bundan 15 sene önce filmli makineler kullanıyorduk. Pozların hepsini kullandığımız zaman film rulosunu çıkartıp fotoğrafçıya götürür, fotoğraflarımızı bastırırdık. İşte o rulonun içindeki negatif fotoğraflar duruyorsa, onların dijital kopyalarını evde kendimiz alabilirmişiz. Nasıl yapıldığını bu videoda açıklamışlar. Yaratıcı insanları seviyorum.

Chrome kullanıyorsanız, dilediğiniz herhangi bir sitenin içinde arama yapmak için adres çubuğuna siteadı.com yazdıktan sonra TAB tuşuna basarak aramak istediğimiz kelimeyi yazıp direkt site içinde aratabiliyormuşuz. Şu şekilde deneyebilirsiniz: Adres çubuğuna kelimelerbenim.com yazın, daha sonra Enter yerine TAB tuşuna basarak istediğiniz bir kelimeyi yazıp Enter’a basın. Şöyle bir şey oluyor.

Yıllar önce atarinin silahıyla oynadığımız ve televizyona yalancıktan ateş ettiğimiz Duck Hunt isimli ördek vurma oyunu vardı ya. İşte onda ördeği nasıl vurabildiğimizi hep merak ederdim. Meğer olay şöyle oluyormuş: Tabancanın tetiğine bastığımız anda, ekran gözümüzün algılayamayacağı hızda kararıyor ve sadece ördeğin olduğu nokta kare şeklinde beyaz bir kutucuğa dönüşüyormuş, silahın içindeki fotodiyot (ben göz diyorum) bu beyazlığı gördüyse ördeği vurduğunuza karar veriyormuş. İşin enteresan kısmı şu ki eğer tabancayı herhangi bir ışık kaynağına tutsaydınız (mesela tavandaki ampul) her seferinde ördeği vurabilirdiniz çünkü tabanca her defasında o beyaz ışığı gördüğünü sanacaktı.

Sen git feriştahın gelsin sözündeki feriştah, “en iyi, en üstün” anlamına geliyormuş. Hep aynı terane sözündeki terane, “ezgi, makam” anlamındaymış. Surata bak, meymenetsiz sözündeki meymenet ise “uğur” anlamındaymış. Bu durumda meymenetsiz de uğursuz demekmiş. İtiraf edin en az bir tanesini bilmiyordunuz, değil mi?

Bazen internetten büyük boyutlu bir dosya indirirken saat geç olur ve uyumam gerekir. İndirmenin tamamlanmasına da az zaman kaldıysa bilgisayarın sabaha kadar açık kalıp boşa enerji sarf etmesine gönlüm razı olmaz. Bunun için sağdan soldan bulduğum programları kullanarak bilgisayarın istediğim saatte kapanmasını sağlıyordum. Fakat buna hiç gerek yokmuş. Windows’un zaten istenilen süre sonunda kendisini kapatma özelliği varmış. Başlat çubuğundaki “Çalıştır” kısmına (Windows+R ile de açılır bu) “shutdown -s -t 3600” yazıp enter tuşuna basarsak, bilgisayarımız 3600 saniye sonra kapanıyormuş. Bu işlemi iptal etmek için ise aynı yere “shutdown -a” yazmak yeterliymiş. Tabi tırnak işaretlerini kullanmıyoruz. Ben onları siz anlayın diye yazdım.

Kara kaplumbağaları, Japonya’da 2002 – 2014 yılları arasında 13 defa tren raylarında bulundukları için tren seferlerinin aksamasına sebep olunca Japon Mühendisler ne yapsak da bu sorunu ortadan kaldırsak diye düşünmüşler. Aksayan tren seferi 13 tamam ama kim bilir kaç tane güzel hayvan telef oldu trenlerin altında. Her neyse bizim Japonlar demiş ki madem bu hayvanlar tren yolunu geçip gitmek istiyor, bu arkadaşlara rayların altından kanal açalım oradan gitsinler. Tabii Japon bu, sadece düşünmekle kalmaz, yapar. Şurada haberin detayları var.

Pamuk şekerin mucidi Amerikalı bir diş hekimiymiş.

Fıstık Ezmesi, Kanadalı bir adam tarafından dişleri olmayan insanlar protein ihtiyaçlarını karşılasın diye icat edilmiş. Yiyecek bir şey icat edilir mi o konuda emin değilim fakat ben de İngiliz Dili ve Edebiyatı’nın yalancısıyım.

İngiltere’nin başkenti Londra, 2. Dünya savaşı öncesinde sahip olduğu nüfusa ancak 2015 yılında ulaşabilmiş. Hesaplarıma göre bu savaş, bir şehrin nüfusunun 70 yıl boyunca yerinde saymasına sebep olmuş. Yapmayın öyle şeyler.

BBC Televizyonu’nun yayın ilkelerine göre, İngiltere kraliçesi Elizabeth öldüğünde, defnedilmesinin ardından geçecek 12 gün boyunca kanalda herhangi bir komedi programı yayınlanamazmış. Bizim burada 12 gün boyunca ne yapmayacağınızı biliyorsunuz gençler, aman diyim. Elizabeth önemli.

Suudi Arabistan, üzerinde bir nehir bulunmayan, yüzölçümü en büyük ülkeymiş.

Marslı isimli roman bitmek üzere. Gayet iyi gidiyor ve bitmesi için sabırsızlanıyorum çünkü filmini izlemek eminim daha keyifli olacaktır. Her neyse, şu anda Mars’ın üzerinde keşif yapan Curiosity diye bir robot var. 2012 yılından beri orada kendisi. Aldığım bir duyuma göre bu aracın her bir Amerikan vatandaşına düşen yıllık maliyeti sadece 41 cent‘miş. Yani bizim paramızla 1 Lira 25 kuruş.

Ben şimdi çıkıp “Herkes bir lira versin Mars’a robot göndericez” desem inanmazsınız. Gerçi robotu nabıcaz oğlum, duble yol olsa neyse.

Bu yazıyı paylaşmak istersin diye buraya renkli düğmeler koydum
blank
Blog Yazarı
Sezer İltekin
Bu konuyla ilgili bir fikriniz var mı?

12 Yorum