Bu Hafta Ne Öğrendim #11

Selam mavi dünyanın güzel insanları. Bugün, iki yıldır okumaya devam ettiğim Medya ve İletişim bölümünün dönem sonu sınavlarına girdim. Sanırım bunlar, bu güzel bölümün benim için son sınavları oldu. Eğer bir aksilik çıkmaz da tüm dersleri geçersem, liseden mezun olduktan sonra aldığım dördüncü diploma olacak. Peki bu hafta neler öğrendim?

Dünyamız iki boyutlu ve köşeli bir cisim olmadığı için, kutup noktalarını saymazsak herhangi bir merkezi olduğunu iddia edemeyiz. Uzayda alt-üst ya da sağ-sol gibi kavramlar da olmadığı için, dünyanın altı neresi, üstü neresi sorusu, cevaplandırılabilecek bir soru değildir. Peki yıllardır gördüğümüz ve kullandığımız dünya haritasındaki konumumuz neye göre belirlendi? Emin olmamakla birlikte Avrupalıların yaşadıkları coğrafyayı ortalara bir yerlere koymasıyla şimdiki şeklini aldığını düşünüyorum. Fakat Avustralyalı kardeşimiz bu düzene bir dur demiş ve dünyaya bambaşka bir açıdan bakarak kendisini merkeze koymuş. Buna da güney kutbu yukarıda (South-up Map Orientation) dünya haritası demiş.
Ortaya da böyle bir şey çıkmış.

Dişlerinizi fırçalıyorsunuz değil mi? Fırçalayın. Fakat fırçalarken hiç düşündünüz mü bu diş macununun renkli çizgileri nasıl böyle düzenli ve en ufak bir bozulmaya uğramadan çıkıyor diye? Şu sayfada bu durumun sebebi ile ilgili güzel bir görsel var. Ölmeden önce büyük bir sırrı daha öğrenmiş oldunuz.

Bu hafta bir arının, yumurta halinden larva haline geçişini ve son olarak da tam olarak bir arıya dönüşmesinin time lapse (zamanı hızlı ileri sarma) videosunu izledim ve yaradılışa bir kez daha hayran oldum. Elbette doğanın her noktası bu hayranlık duygusuna layık fakat sanal olarak zamanı hızlandırabilmek, bazı mucizelerin farkına varmanıza olanak sağlıyor. İşte o video.

Adamın biri yememiş, içmemiş, kağıttan bir uçak nasıl hiç yere düşmeden havada kalabilir diye düşünüp bir teknik geliştirmiş. Şu videoda görebileceğiniz üzere, elektrikli ısıtıcıların dördünü de açıyor, sıcak hava daima yükseldiği için, kağıt uçak doğru açıyla üzerine atıldığında sürekli havada kalmaya devam ediyor.

Birkaç hafta önce bir iş sebebiyle Ağrı’ya gittim. Küçük, sessiz bir şehir. Bugün, 1927 yılında Ağrı’da hiçbir devlet tarafından tanınmayan Ağrı Cumhuriyeti diye bir devlet kurulduğunu ve bu “devletin” 1930 yılında yıkıldığını öğrendim. Tabii öyle her önüne gelen devlet kurunca ne oluyor? 34 kelle uçuveriyor. Ben demiyorum, Vikipedi diyor.

Buzullar eriyor mu, erimek üzere, eridi eriyecek şeklinde felaket haberlerini sık sık duyuyoruz. Peki buzullar eriyince ne olacak? Dünya daha sıcak bir gezegen mi olacak? Tek sorun bu mu? Maalesef değil. Buzul dediğin, evinizdeki buzlukta bekleyen buz kalıbının içindeki kalp şeklindeki şirin buz parçalarına benzemiyor. Adamın aklını alıyor. Yine birileri biz uğraşmayalım diye, bizim yerimize düşünmüş, uğraşmış, dünya üzerindeki bütün buzullar erirse ne olur şeklinde güzel bir simulasyon vidyosu hazırlamış. Filmin sonunda birçok şehir sulara gömülüyor.

Finlandiya’da devlet 75 senedir, doğum yapan kadınlara, maddi durumuna bakmaksızın bir kutu yardımı yapıyormuş, yani onlara bir kutu veriyormuş. Bu karton kutu aynı zamanda yatak olarak da kullanılabilirken, kutunun içinden battaniye, biberon, bebek bezi, kıyafet ve oyuncak gibi bebeğin ilk zamanlarda ve yakın gelecekte ihtiyaç duyacağı malzemeler çıkıyormuş. Bu yardımın amacı, Finlandiyalı bebeklerin hayata eşit şartlarda başlamasını sağlamakmış. Burada ayrıntılı bilgi de var.

Bilgi dolu, huzurlu ve bol kazançlı bir hafta dileğiyle!