Şu an acayip kararsızım. Kafamdaki ibre en ufak bir düşüncede bir kırmızı bir yeşil yanıyor. Bu yazıyı yazmaya da 30 saniye önce karar verdim.
Tahminen 4 veya 5 yaşımdayken bana küçük, beyaz bir org alınmıştı. O küçük orgdan sonra nispeten biraz daha büyük bir org, sonra yarı profesyonel bir org, blok flüt, keman, yan flüt, melodika gibi enstrümanlarım oldu. Hepsini kulaktan çalmaya çalıştım. Çocukluğumdan beri müzikle ilgiliyim ama birkaç hafta gidip bıraktığım keman kursu hariç herhangi bir müzik eğitim almadım. İlk defa duyduğum herhangi bir melodiyi size şu an melodika, flüt veya orgla çalabilirim. Bana alınan o ilk orgla oynarken bir şekilde müzik kulağına sahip olduğumu düşünüyorum.
Bu güzel bir yetenek ama dezavantajları var. Notalara alışmak, bir enstrümanı tanımak yerine beyniniz parmaklarınıza “kafana göre takıl, çal bir şeyler” diye mesaj gönderiyor. Bu durumu keman kursunda yaşadım. Tabii müzik kulağım var dedim diye bu saydığım enstrümanları kusursuz çaldığımı sanmayın. Bazen on notayı doğru bastıktan sonra on birincide yanlış basıyorsunuz ve her şey mahvoluyor. Müzikte hata yapıp belli etmeme şansınız yok ve kulaktan çaldığınız zaman -çok sık çaldığınız bir parça değilse- mutlaka hata yapıyorsunuz.
Bu yazıyı yazmak için zamanım çok kısıtlı o yüzden hızlıca asıl konuya geleyim. Ben birkaç yıldır bir enstrümana takılmış durumdayım: Klarnet. Bu enstrümanın sesine hastayım. Sık sık açıp klarnet videoları izlerim. Ama elime alıp çalmayı hayal ettiğimde üzerindeki tuşlar beni hep korkuttu. Müzik kulağıyla çalınacak enstrüman değil bu dedim, eğitim alınması gerek diye düşündüm. 2 gün önce, kardeşimin düğününde çalacak orkestranın klarnetçisiyle görüşürken ona bir klarnet almak istediğimi söyledim ve tavsiye istedim. Yakın zamanda yaşadığım ilçede bir klarnet kursu açılacağını, o kurstaki hocaların bana uygun bir klarnet tavsiyesi verebileceğini söyleyip beni bir derneğe yönlendirdi.
Derneğe gittim, kursun ne zaman başlayacağını sordum, bu pazar günü dediler. 2 gün sonra yani. Bu biraz hevesimi kaçırdı. Hazırlıklı değildim, klarnetim yoktu. Aylık 300 lira, haftada 1 ders. Bilemedim. Dernekteki arkadaş ben sana ilk ders için klarnetimi veririm dedi ama başkasının çaldığı enstrümanı ağzıma sokamam ki ben. İçime sinmedi.
Başka işlerim, hobilerim var. Onlara bile tam zaman ayıramıyorken, bir de ailemle geçireceğim bir Pazar gününde klarnet kursuna gitme düşüncesi kafamdaki kırmızı ışığı yakıyor. 300 lira çok para değil ama karşılığını alabilecek miyim? Kursta en az 10 kişi varmış. Şimdi en az 1500 liraya bir klarnet almam lazım. Tüm bunları yaptıktan sonra klarneti kenara koyup çalmaktan vazgeçme ihtimalim var. Muhtemelen birkaç aya yurt dışına da gitmiş oluruz.
Karar vermek için 15 dakikam var ve şu an ibre tam olarak ortada.
Gel gelelim hayalini kurduğum, sesiyle kendimden geçtiğim klarneti öğrenme, belki kurstan sonra (kısa süre bile gitmiş olsam) kendimi geliştirme fırsatı ayağıma gelmiş. Ben ki plastik melodika çalarken bile gözlerimi kapatıp çıkan seslerden zevk alan bir adamım. Klarnet çalsam kim bilir nasıl güzel hissedeceğim. Bilemiyorum Altan. Şu an hala pijamalarım üzerimde, kahvaltı yapmadım, kursun başlamasına 28 dakika kaldı ve bilemiyorum. Arayıp gelmiyorum demek kolay ama neden? Bir Pazar günü bir buçuk iki saat çok mu? Bir süre gidip bıraksam? Muhteşem bir kararsızlık yaşıyorum.
Belki de sadece dinlemeliyim. Ama neden çalabilmek varken sadece dinleyeyim ki? Farkında mısınız? Bu yazıyı aslında kendime yazıyorum. Kararsızlığı bu kadar net yaşadığım başka bir olay hatırlamıyorum. Şimdi bir tarafı seçme zamanı. Evin içinde yürüyerek düşüneyim biraz da…
Vazgeçtim. Evet, galiba böyle olması lazımdı, vazgeçtim. Kursun başlamasına bir dakika var, herkes toplanmıştır şimdi. Ama pişman değilim! Mesela drone aldım, çıkıp uçurmuyorum, fotoğraf makinesi aldım, çıkıp fotoğraf çekmiyorum. Maymun iştahlıyım sanırım ben. Klarnete olan hislerim değişmiş değil ama ya o aşk kavuşunca biterse? Ne demiş Danimarkalı filozof?
“Zevk hayal kırıklığına uğratır, ihtimal asla.”
– Soren Kierkegaard
Belki de klarnet çalabilme düşüncesi, klarnet çalmaktan daha zevklidir.
Belki de klarnet çalabilme düşüncesi, klarnet çalmaktan daha zevklidir.Selamlarımla.
Evet, öyle olduğunu tahmin ediyorum. Bizden de selamlar.
Okurken, kendimi de buldum yazıda ;) Beni ilgilendiren bir eğitimden haberdar olmayayım; mutlaka gitmeliyim, kesin o eğitimi almalıyım deyip günlerce beynimi yerim. Ya giderim ya da gitmekten vazgeçerim. Aslında vazgeçince de zihnimin rahatladığını ve diğer işlere odaklanabildiğimi fark ederim. İhtiyaç mı istek mi? Buna karar vermek lazım. Yoksa 300 liraya hatta belki daha uygun fiyata sayısız eğitim/kurs bulmak kolay. Üniversite yıllarımda gitarım olsun, gitar çalayım hevesiyle yanıp tutuşuyordum. Koşturmaca içinde ve maddi imkanlardan dolayı buna ancak yüksek lisanstayken sıra geldi. Bursumla gidip iyi bir gitar aldım ve eve müzik öğretmenliğinde okuyan bir öğrenci özel ders vermeye geldi. Yanlış hatırlamıyorsam 1 ay sürdü özel ders ama ben bir türlü gitar çalmayı öğrenemedim hatta gitar çalmaktan keyif almadığımı fark ettim. Aldığım eğitim, benim için adeta zulme dönüşmüştü. Giriştiğim bir işi yarına bırakmak veya başaramamak istemediğim için gitar kursuna yazılıp şansımı bir de orada denemek istedim ama yine olmadı. O gün şunu anladım. Bir şeyi heves etmekle o şeye yeteneğinin olması farklı şeyler. Ben üzerinde tamamen söz sahibi olabileceğim, hakimiyet kurabileceğim ve sonucunu hemen alabileceğim uğraşlardan keyif aldığımı gördüm. Yani fotoğraf gibi. Fotoğraf çekiminin de birçok ayrıntısı, teknik bilgisi vs var elbette ama gitara, notalara, gitarın akorduna vs hakim olmak, fotoğraf makinesine hakim olmaktan çok daha zor. Üstelik bir parça üzerinde çalışmak bile fotoğraf çekip sonucu görmekten daha uzun. Her seferinde bozulan akorttan bahsetmiyorum bile :) Neyse, gitar olayını o kadar gömmeyeyim, içimde hâlâ ukdedir. Belki bir gün ha gayret deyip tekrar öğrenmeye girişebilirim ki gitar çalıp şarkı söyleyenleri görünce içten içe imrenmeye devam ediyorum. Senin klarnet hesabı, ben de rahmetli babam gibi kanun sesine hayranım. Babamın hatırasına da hürmeten, birkaç yıl önce İSMEK’in ücretsiz kanun kursuna yazılmaya karar vermiştim. Arayıp konuştuğumda her kursiyerin kendi kanununu yanında getirmesi gerektiğini söylediklerinde bir araştırma yaptım ve yüksek kanun fiyatlarıyla yüzleşince almaktan vazgeçtim. Sonrasında kanun çalan bir yakınımızla karşılaştım, kendisini bana bir saat kanun çaldı. Teknik olarak inceledim, onca ayarı, teli vs görünce bu aletin nasıl çalılabildiğine hayret ettim ve açıkçası gözüm korktu. Çalan değil şimdilik dinleyen tarafta durmam gerektiğini anladım. Yeni uğraşlar edinmek, yeni şeyler öğrenmek şüphesiz çok önemli ancak halihazırda ilgilendiğimiz işlere de yoğunlaşmak, onlar üzerinde uzmanlaşmak da bir o kadar kıymetli. Drone ve fotoğraf makinesi, artık daha fazla ihmal edilmek istmeiyor demek ki Sezercim ;)
Öncelikle 591 kelimelik bir yazıya 372 kelime yorum yazdığın için seni tebrik ediyorum abi. Karşılıklılık ilkesi gereğince aynı şiddette cevap verilecektir :) Kanun, benim sesine hayranlık duyduğum üç enstrümandan biri. Diğer ikisi keman ve klarnet. Kanunun bu üçü arasında çalması en zoru olduğunu biliyorum. Halihazırda ilgilendiğimiz işlere yoğunlaşmak konusuna gelince, benim boş zamanım hiç olmuyor, her zaman uğraştığım bir şey var. İş-güç, aile, blog, podcast, fotoğraf, drone, kaligrafi, programlama, sözlük, oyun, karıncalar, astronomi diye gider. Ama bunların hepsine yoğunluk vermek ne mümkün? Değişen ruh halim hayatımın her döneminde birine yoğunluk vermeme sebep oluyor ama diğerlerinden de bir türlü vazgeçmiyorum. Aksine üzerine yenileri ekleniyor. Bu yüzden bu kursu çok istediğim halde vazgeçtiğimde büyük bir rahatlama hissi yaşadım. Sevgiler, selamlar.
Al benden de o kadar, çok iyi anlıyorum. Ben de kulaktan notasız gitar piyano çaldım ama notaya gelince çakıldım ve sıkıldım. Kararsızlık kadar tezcanlılığın da etkisi var. Fakat şunu önerebilir miyim (geç kalmadıysam) o arkadaştan klarneti alın ve deneyin. Klarnetin üfleme kısmında benim bildiğim ekstra bir ağızlık olur (çoğu üflemelide vardır zaten) o bölümü alırsınız bir dükkandan, ucuzdur, denersiniz.. Az para değil sonuçta..
Klarnetin ağızlık kısmına bek deniyormuş, bir de bek kısmına takılan bir kamış var. Kamış çok pahalı değil ama bek pahalı. Ayrıca kamış sürekli takıp çıkarılan bir şey de değil. Öyle olsa bile bek değişmemiş olacağından yine içim rahat etmeyecek :) Her neyse, hepsi geçti zaten.
Bu arada yine tezcanlılıktan hemen yazıp yolladım sonunu okuyunca :))) neyse.. Sağlık olsun, dünya üzerindeki tek kurs değildir mutlaka.
Ben de öyle umut ediyorum. 2 yıl sonra inşallah aynı yere döndüğümde, o derneğe gidip “eskiden fakir ama gururlu bir genç vardı” diyebilirim :)
Bazen bir şeyi çok istiyorsun, kavuştuğunda “bu muydu?” diyorsun. Gerçekten ne istediğine karar ver reyiz. Belki dinlemeyi seviyorsundur.
Çalmayı sevdiğimden eminim. Islık çalarken bile rahatlayan bir insanım ben ama o güzel manzaraya doğru yürürken ayağıma batacak olan taşların manzaraya sövdürmesinden korkmuyor değilim.
Bu da mı gol değil be?
Bu da gol değil. Olmasın da. Yeter ki maçın bitiş düdüğü çalmasın. Gol atılır elbet biraderim.
İçeriği hazırlayan kişinin ellerine sağlık. Normalde SEO açısından google üzerinde üst plana çıkmak için gereksiz anahtar kelime kullanımına yer veriliyor. Ancak içeriğiniz oldukça akıcı. Sıkılmadan sonuna kadar okunabiliyor.
Teşekkür ederim. Blog yazılarımda bugüne kadar hiçbir zaman SEO kaygısı gütmedim. Benim amacım okurken keyif alınacak akıcı yazılar yazmak. Böyle olduğunda Google gereken değeri er ya da geç veriyor zaten.
Keyifle Okuduğum Bir Yazıydı Belki Kendime Çıkartacağım Dersler Olabilir. :)
Bu beni mutlu eder :)
üstat her daim kendimizi geliştirmeliyiz. Hayat kısa boş boş tavana bakarak harcanacak zaman olmamalı. Motivasyon yazıları da bekleriz senden
Motivasyon yazısı yazmak kolay ama kelin ilacı olsa kendi başına sürer diyorum :)
Zevk aldığınız bu eylemden nasıl bir hayal kırıklığı yaşadığınızı tecrübe etmeden, gerçekten zevk alabileceğiniz bir seçime nasıl yürüyebilirsiniz ki ?
Bir eylemi gerçekleştirebilme hayalim bana zevk veriyorken bu ihtimali de kaybetmemek adına böyle bir karar vermiş olabilirim.
Bende klarnet sesini çok severim Hatta tesadüfmü bilmiyorum eski oturduğumuz yerde klarnet çalan birisi vardı güzelde çalardı Neyse geç kalmış sayılmazsınız ”Hayatta hiç bir şeyi ertelememeli”durum varsa yapmalı
Selamlar Saygılar
Aslında haklısınız ama zaten iptal olacakmış. Korona olayı girdi araya. Her şeyde bir hayır var işte.
Sezer bazen hayal ettiklerin ummadığın bir ortamda seni buluyor ve öğrenmek için yeterli enerjiyi ve hevesi o ortamda kendinde bulabiliyorsun. Ben gençlik yıllarımda hep gitar çalmak istemişimdir. Uzun süre uğraşıp, kursa gitsem de öğrenemedim. Aslında öğrenemedim demek doğru olmaz, gerekli çabayı göstermedim, öğrenmek istemedim. Ta ki askerlik dönemine kadar. Askerde gitar hevesim aklıma geldi internet’ten siparişini verdim. Kesik gitarı ilk elime aldığım gün aklımda hala. 1 yılda gitar çalmayı öğrendim. Orada edindiğim tecrübe ile bugün hala elime aldığımda gitar çalabiliyorum. Ne seviyede çalıyorum yorumlasak çok ileri seviye değil ancak hem çalıp hem söyleyebiliyorsak seviyesinin ne önemi var. Demem o ki o hevesin varsa eğer günün birinde o enstrümanı çalarsın. Başarma düşüncesi her anlamda keyifli de yapamadıktan sonra ne anlamı var ki…
Günün birinde kısmet olursa klarnet çalacağıma inanıyorum. Şimdilik planlı bir erteleme benimki.
Ben de şu siralar org alma dusuncesindeyim ve az çok bur kararsizligim var.😁
Bayağı kararsizlik dolu bir yazi olmuş.
Bir müzik aleti çalmak gibi bir hevesim hiç olmadı. Orta okulda flüt bile çalmayı beceremediğim için solfej yaparak dersi geçiyordum.
El becerisi isteyen herhangi bir zanaat da merakım olmadı. Ama ufak yaşta tanıştığım bilgisayarlara karşı hep bir ilgim oldu. Telefonlar akıllanana kadar hep daha iyi bir bilgisayar almanın hayalini kurdum.
Şimdi neredeyse bütün işlerimi akıllı telefon ile görüyorum ve hep daha iyi bir telefonum olsun istiyorum.
Bir de bir kitap yazmak istiyorum. Birkaç teşebbüsüm oldu. Ancak devamını getiremedim. Ama hâlâ kendimde ve çevremde kitap yazmaya dair bir beklenti var.
Ben insanın doyumsuz bir canlı türü olduğunu düşünüyorum. Sürekli bir şeylere sahip olma isteği var içimizde. İmkanımız varsa neden benim olmasın bende de olmasın.
İşte burada heves ile ihtiyacın doğru olarak tanımlanması ve durum teşhisinin ona göre belirlenmesi çok önemli.
Şu soruları da sormak gerek:
Buna ihtiyacım var mı?
Bana ne faydası var?
Bununla başkalarına fayda sağlayabilir miyim?
Ömür kısa, iyi değerlendirmek lazım.